www.EhlibeytKutuphanesi.com
içindekiler
ŞİA 'NIN KAZA VE KADER İNANCI
Şia alimleriyle tanışınca
(1) ve kitaplarını okuyunca adeta kaza ve kader
hususunda yeni bir ilim elde ettim Birisi Hz. Ali (a.s)'a kaza ve kader
konusunu sorunca imam şöyle buyurmuştur.
"Yazıklar olsun sana sen kaza ve
kaderin kesin ve mutlak bir şey olduğunu mu sanıyorsun? Böyle olsaydı
artık sevap ve ceza vermenin bir anlamı kalmaz ve söz veren boş yere
olurdu. Allah'u Teala kullarına ihtiyaren emir etmiş ve ihtiyaren de
nehyetmiştir. Onların tekliflerini kolay kılmış zorlaştırmamıştır. Az bir
amele karşılık olarak da çok sevap vermiştir. Allah-u Teala mağlup
kılınarak isyan edilmemiş zorla da kimseyi itaat etmek mecburiyetinde
bırakmamıştır. Peygamberleri oyuncak olsun diye göndermemiş, kitapları da
boş yere nazil etmemiştir. Gökleri, yeri ve onların arasında bulunan
varlıkları da batıl ve boş yere yaratmamıştır. "Bu kafirlerin hayalidir;
cehennem ateşinden dolayı
eyvahlar olsun kafirlere."
(2)
Nede
açık bir beyandır bu. Bu konuda bundan daha açık bir söz ve bundan daha
sağlam bir delil okumamıştım. Müslüman olan herkes bununla amellerinin
sadece kendi irade ve ihtiyarından kaynaklandığına inanıyor. Zira Allah-u
----------
ı
-
Muhammed
Bakır Es-Sadr, Ayetudlah-il Uzma Hoi, Ayetıdlah Hekim
Altame Tabatabai vb. bana bu hususta çok yarduncı oldular.
2 - Muhammed ibn-i Abduh'un yazdığı "Şerh-i Nehc'ul Belaga" c.4, s.673.
248 /
DOĞRULARLA BİRLİKTE
Teala
emretmiş, ama seçim hürriyetini de bize bırakmıştır. Hz. İmam Ali'nin "Allah
kullarına ihtiyaren emretmiştir" sözünün anlamı da budur. Daha sonra, Hz. İmam
Ali (a.s) konuya daha da açıklık getirerek şöyle buyurmuştur. "Allah mağlup
kılınarak isyan edilmemiştir." Bu sözün anlamı şudur ki, Allah-u Teala
insanları bir işi yapmak zorunda bırakmak isteseydi, kulları da birleşseydi
yinede Allah'ın işine galip gelemezlerdi. Bu ise Allah-u Teala'nın itaat ve
isyanda kullarına seçme özgürlügü verdiğini gösterir. Bunu Allah-u Teala
Kehf suresinin 29. ayetinde şöyle açıklamıştır.
"De ki, hak Rabb'inizledir; isteyen iman etsin, isteyen de kafir olsun."
Daha sonra, Emir'ul Mu'minin Ali
(a.s) bu konuyu insanın kalbine yerleştirmek amacıyla insanın vicdanına hitap
ederek konuyu açıklığa kavuşturan kesin bir delile işaret ediyor. O da şudur.
"Bazılarmm inandığı gibi eğer insan fiillerinde mecbur olsaydı, o zaman artık
peygamber gönderip, kitap indirmek bir nevi oyun ve faydası olmayan abes bir iş
olurdu. Allah-u Teala ise oyundan ve abes iş görmekten münezzehtir. Zira
Peygamberlerin (Allah'ın selamı onlara olsun) gönderilmesi ve kitaplarm nazil
olunması insanlan islah edip onları zülümattan çıkarıp, nura hidayet ederek
nefsani hastalıklarını tedavi etmek ve saadetli bir hayatın
EHL-İ
SÜNNET'E GÖRE KAZA VE KADER / 249
örnek
yolunu onlara açıklamak içindir." Allah-u Teala İsra suresinin 9. ayetinde
buyuruyor ki:
"Şüphe yok ki bu Kur'an, insanlara en doğru bir yola sevkeder."
Daha sonra Hz. Ali (a.s) sözünü,
cebre inanmanın göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan varlıkların batıl yere
yaratıldığına inanmayı gerektirdiğini açıklayarak sona erdiriyor.(1)
Bir grubun cebre inandığı, bir grup
da tefvize inandığı bir sırada şianın kaza ve kader konusundaki inancını
incelediğimizde bu inancın çok sağlam bir inanç olduğu ortaya çıkar. Zaten Ehl-i
Beyt imamları'nın (Allah'ın selamı onlara olsun) varlığı da İslami inanç ve
kavramları islah etmek, ve bu yoldan kayanları tekrar doğru yola döndermek
içindir. Bu amaçla Ehl-i Beyt İmamları açıkça buyurmuşlardır ki:
"(Hakikat) Ne cebir doğrudur ve ne de tafviz; bu ikisinin arasıoda bir şeydir."(1)
Bu kavramı Hz. İmam Sadık her insanın
kendi aklıca kavrayacağı bir basit örnekle açıklamıştır. Birisi imam'a "Ne
----------
- 1.
Akaid'üş Şia fi'l kaza ve'l kader.
250 7
DOĞRULARLA BİRLİKTE
cebir
doğrudur. ve ne de tafviz; bu ikisinin arasında bir şeydir" demekle neyi
kastediyorsunuz?' diye sorunca, Şöyle buyurdu: "Yeryüzünde yürümen, yere
düşmen gibi değildir."
Bunun manası şudur ki, biz
yürürken kendi ihtiyarımızla yürüyoruz; ama düşmemiz irademizin dışında olan bir
şeydir.
Böylece, kaza ve kader ile ilgili
doğru görüş, cebir fikriyle tafviz fikri arasında bulunan bir fikirdir. Yani bir
kısım işler bizim kendi elimizde olup kendi ihtiyar ve irademizle yaptığımız
şeylerdir. İkinci kısım işler ise bizim irademizden hariçtir ve de bunlara karşı
boyun eğmek zorundayız. Yani defetmek imkanımız da yoktur. Birinci bölümden
dolayı hesaba çekiliriz; ama ikinci kısım işlerden dolayı bir sorumluluğumuz
yoktur. O halde insan aynı anda hem muhtardır ve hem de mecbur.
A) İnsan bir iş hususunda düşünüp nihayeten yapmak veya yapmamak kararını aldığı
fiillerinde muhtardır. Allah-u Teala Şems suresinde buna işaret ederek
buyurmuştur ki:
"Andolsun cana ve azasını düzüp koşana, derken ona kötülüğünü de çekinmesini
ilham etmiştir, andolsun ki kim özünü iyice temizlemişse kurtulmuştur, muradana
ermiştir, ve andolsun ki kim özünü kirletmiş, kötülüğe gömmüşse ziyana
girmiştir."
EHL-İ
SÜNNET'E GÖRE KAZA VE KADER / 251
O halde nefsin tezkiyesi ve kirlenmesi insanın kendi seçimi sonucu olduğu gibi,
fe la ha varmak ve zarara uğramak ta bu seçimin kesin ve adilane olan bir
neticesidir.
B) İnsan onu kapsayan Allah-u
Teala'nın irade ve meşiyetine boyun eğmiştir. Yani bütün bu evrene hakim olan
kanunlanna karşı mecbur durumdadır. İnsan kendisinin erkek veya kadın cinsinden
olmasını seçemez. Insan hangi renk ve ırktan olmasını seçemez. İnsan hangi
anne-babadan dünyaya geleceğini seçemez. Hatta insan cisim yapı ve boyunun ne
kadar olmasını bile seçemez. Bundan başka genetik hastalıklar gibi kendi katkısı
olmadan lehine veya aleyhine işleyen bir kısım tabii kanunlara boyun eğmek
zorundadır. İnsan yoruldu mu uyur, dinlendikten sonra da uyanır. Acıktığı zaman
yemek yer. Susadığı zaman su içer. gir ferahlık hissettimi neşelenip güler, bir
hüzüne kapıldı mı ağlar ve üzülür. Vücud fabrikasında çeşitli hormon, hücre ve
büyüme kabiliyeti olan, nütfeler üretilir. Bu arada biyolojik yapısı ise hayret
verici bir tertip ve düzenle çalışmaktadır. Fakat bu insan hayatının her anında
ve hatta ölümünden sonra bile ilahi inayetlerle çevrelendiğinin farkında dahi
değildir. Allah-u Teala buna işareten Kıyamet suresinin 36. ayetinden 40.
ayetine kadar şöyle buyuruyor.
252 /
DOĞRULARLA BİRLİKTE
"Yoksa insan sanır mı ki kendi keyfine bırakılır? Erlik suyundan dökülen bir
katre değil miydi? Sonra bir kan pıhtısı oldu da onu yarattı, azasını düzüp
koştu, derken ondan da erkek, dişi, çiftller yarattı; bunları yapanın, ölüyü
diriltmeye gücü mü yetmez?"
Evet ey Rabb'imiz, sen her
eksiklikten münezzehsin ve bütün hamdlar da sana mahsustur. Ey bizim yüce
Rabb'imiz, yaratıp düzenleyen sensin; takdir edip hidayet eden sensin; öldürüp
dirilten sensin; bereketler sendendir; sen yücesin; sana muhalefet edip
uzaklaşanlara ve seni hakkın gereği takdir edip tanımayanlara yazıklar olsun.
Bu bahsimizi Abbasi halifesi
Me'mun'un döneminde çeşitli ilim ve felsefelerin islam aleminde sözkonusu
edildiği bir dönemde yaşayan ve ilimdeki üstünlüğü herkes tarafından tastik
edilen hatta ondört yaşına varmadan zamanın en bilgini olarak tanınanın Ehl-i
Beyt İmamlannm sekizincisi Hz. İmam Ali ibn-i Musa Rıza'nın sözleriyle sona
erdirelim:
İmam Rıza(a.s)'a imam sadık(a.s)'ın
"Ne cebir doğrudur ve ne de tafviz; bu ikisi arasında bir şeydir" Sözünün
manası sorulunca şöyle buyurmuştur.
-----------------------------
1 - İbn-i
Abd-i Rabb'ih'in yazdığı "İkd'ul Ferid" kitabı, c.3, s.42.
EHL-İ SÜNNET'E GÖRE KAZA VE KADER / 253
«Allah-u Teala'nın bizim fiillerimizi yaptığını ve daha sonra da bize o
fiillerden dolayı azap verdiğini sanan kimse cebre kail olmuştur. Allah-u
Teala'nın yaratmak ve rızık işini-kendi hüccetlerine - tafviz ettiğini hayal
eden bir kimse ise hak yoldan sapmıştır. Cebre kail olan birisi kafirdir;
tafvize kail olan ise müşriktir. Ama "gerçek bu ikisi arasında bir şeydir"
sözünün manası "Allah'ın emrettiği şeyi yapıp, nehyettiği şeyden kaçınmanın bir
yolunun bulunduğuna inanmaktır."
Yani Allah-u Teala onu hayrı yapmaya veya terk etmeye kadir kıldığı gibi şerri
de yapmaya veya terketmeye kadir kalmıştır. Hayrı emretmiş şerrden ise
nehyetmiştir."
Andolsun ki, bu söz ister tahsil görmüş olsun, ister okur-yazar olmasın her
seviyede akıl sahibinin kavrayabileceği tam manasıyla yeterli ve doyurucu bir
açıklamadır. Gerçekten de Resulullah'ın (s.a.a) Ehl-i Beyt hakkında buyurduğu şu
söz ne de güzeldir.
"Onlardan (Ehl-i Beyt'ten) öne geçmeyin yoksa helak olursunuz ve onlardan geri
de kalmayın ki yine helakete
254 /
DOĞRULARLA BİRLİKTE
düşerseniz; onlara ilim öğretmeye de kalkışmayın ki onlar sizden daha
bilgilidirler."(1)
-----------------------
1 - İbn-i
Hacer'in yazdığı "Savaik'ul Muhrika', s148
-
Mecmeu'z
zevaid, c.9, s.163 - Yenabiu'l Mevedde, s.41 - Durr'ül Mensur,
c.2, s.60 - Kenz'ul Ümmal, c.1, s.168 - Usd'ul Gabe, c.3, s137
- Abekat'ul Envar, c.3, s.184.
|