www.EhlibeytKutuphanesi.com
içindekiler
EHL-İ SÜNNET'E
GÖRE KAZA VE KADER / 255
KAZA
VE KADER İLE HİLAFET MES'ELESİ
İlginç olan şudur ki Ehl-i Sünnet
Allah-u Teala'nın kullan amellerinde mecbur kıldığını ve onların hakiki
anlamda ihtiyan olmadığını söylemelerine rağmen, hilafet konusunda Hz.
Resuluılah (s.a.a)ın vefat ettiğinde halkın kendi istediklerini seçmeleri
için meseleyi onların kendi iradelerine bıraktığını söylüyorlar.
Şia ise bunun tam aksi görüşündedir.
Onlar insanın kendi amellerinde "Ne cebirdir ve ne de tafviz bu ikisi
arasında bir şeydir" ilkesince muhtar olduğunu ve istediği şekilde
Allah'ın izniyle hareket ettiğini söylemelerine rağmen, hilafet konusunda
insanların ihtiyarı olmadığına inanıyorlar. Bu da ilk merhalede bir
çelişki gibi gözükür, ama gerçekte böyle değildir. Aksine Ehl-i Sünnet'in
Allah-u Teala'nın kullarını amellerinde mecbur kıldığına dair görüşleri
önceden de açıkladığımız gibi gerçekle çelişmektedir. Zira Ehl-i Sünnet'e
göre gerçek anlamıyla ihtiyara sahip olan Allah-u Teala'dır, insanlar ise
muhtar oldukları vehmine kapılıyorlar. O halde bu görüşe göre, örneğin
Ebubekir'i Sakife günü önce Ömer'in daha sonra da diğer sahabelerin
seçmesi vehmi bir seçimdir. Zira gerçekte onlar Allah'ın emrini infaz eden
bir vasıtadan gayri bir şey değillerdi. Bu görüşün gerÇekle çelişkide
oluşu apacıktır.
Ama Şiiler Allah-u Teala'nın
kullarını kendi fiillerinde muhtar kıldığına inanmaktalar. Bu ise
hilafetin Allah'ın seçimiyle gerçekleştiği inançlarıyla asla
çelişmemektedir.
256
/ DOĞRULARLA BİRLİKTE
"Vesenin Rabb'indir ki istediğini yaratıp, istediğini geçer, onların seçme
hakkı yoktur."
Zira hilafet aynen nübüvvet gibi kullann seçimine bırakılan bir şey
değildir. Allah-u Teala halkın arasından Peygamber'ini kendisi seçip
göndermektedir. İşte hilafet konusu da aynen böyledir. Fakat insanlar
hayatlan boyunca Allah'ın emrine itaat etmekte veya isyan etmekte muhtar
kılınmışlardır. O halde insan, ya kendi isteği üzere Allah'ın seçtiğini
kabul edip ona boyun eğer veya kendi isteğiyle ona karşı gelir. Salih olan
mü'min bir kimse Allah'ın seçtiğini kabul eder; Allah'ın nimetine karşı
çıkan kimse ise Allah'ın seçtiği ni reddeder. Allah-u Teala şöyle
buyuruyor.
"O halde
benim hidayetime tabi olan kimse ne sapıklığa düşer ve ne de şaki olur.
Benim zikrimden yüz çeviren kimseye ise dar bir yaşantı vardır, kıyamet
günü de onu kör olarak mahşere getireceğiz. O "Ey Rabb'im, neden beni kör
olarak haşrettin; ben görüyordum (gözüm var idi)" diyecek. Ona "sana
ayetlerimiz gelmişti de sen
EHL-İ
SÜNNET'E GÖRE KAZA VE KADER / 257
onları unutmuştun; böylece bu gün de sen unutulacaksın."
Tâhâ
/
123-126
Ehl-i sünnet'in bu konudaki görüşlerine bakılırsa hiç kimse sorumlu
tutulmaz. Oysa ki, insanın iradesi dışında cereyan ettiğine inandıklan
yöneticilik müessesesi yüzünden haksız yere nice kanlar dökülmüş, nice
zulümler işlenmiştir. Bu uğurda dökülen bütün kanların, çiğnenen bütün
değerlerin sorumlusu Allah mıdır?! Bazı sözde ilim sahibi kimseler bunu
iddia ederek bu hususta şu ayet-i kerimeye temessük ediyorlar.
"Eğer senin Rabb'in isteseydi onu yapamazlardı"
En'am/1l2
Fakat şia sapıklığa yol açıp Allah'a
isyan eden her şahsı kendi yaptığından dolayı sorumlu tutmakta ve hem
işlediği günahı ve hem de o günahı işleyenlerin yüklendiğine inanmaktadır.
Hz. Resuluılah (s.a.a) şöyle buyurmuştur.
"Hepiniz
Sürü sahibisiniz ve herkes de kendi sürüsünden sorumludur."
Allah-u Teala da şöyle
buyurmuştur.
"Bekletin onları; onlar sorguya çekilecektir."
Sâffât / 24
|