www.EhlibeytKutuphanesi.com
içindekiler
KUR'AN'DA Hz. ALİ'NİN VELAYETI. . . / 173
HASRET VE ÜZÜNTÜ
Bu hakikatleri okuyan her müslüman Hz. imam Ali'nin Resuluılah (s.a.a)ın tayin ettiği hilafet makamından uzaklaştırılmasıyla İslam ümmetinin onun hikmetli önderliği ve eşsiz ilminden mahrum kalmasına nasıl üzülmesin ki?
Eğer mü'min olan şahıs, bağnazlıktan kaynaklanan duyguların etkisinde kalmadan mes'eleyi incelerse, Hz. Ali
(a.s)nin
Resuluılah (s.a.a)tan sonra insanların a'lemi (en
bilgini) olduğunu anlar. Tarih, sahabenin bilginlerinin karşılaştıkları zor mes'elelerde Hz. Ali'ye başvurduklarına tanıklık ediyor. Yetmiş defadan fazla Ömer ibn-i Hattab
yanı:
"Eğer Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu" dem,ştir.
Oysa
O Hazret hiç kimseden bir soru bile sormamıştır. Yine
tarih
Hz. Ali'nin sahabenin en cesuru ve en güçlüsü
olduğunu açıkca bildiriyor. Bir çok yerlerde sahabenin cesurları savaştan kaçtıkları halde Hz. Ali (a.s) bütün savaşlarda sarsılmadan sabit kalmıştır. Bu hususun ispatı için, 8esulullah (s.a.a)ın Hayber harbinde Hz. Ali hakkındaki
buyurduğu
şu söz yeterlidir.
--------------------------
1 - Menakib-i Harezmi. s.48 - El İstiab, c.3. s39 - Tezkiret'us Sibt. s.87 . Metalib'u Sual.
s.13 - Tefsir-i Nişaburi, Ahkaf suresinin tefsirinde -
Feyz'ul Kadir, c.4, s.357
174 / DOĞRULARLA BİRLİKTE
"Yarın bayrağı öyle bir kişinin eline vereceğim k~ O Allah'ı ve Resulünü sever; Allah ve Resul'ü de O'nu sever. O durmadan (ara vermeden) düşmana hamle eder ve asla düşmanın önünden kaçmaz. Allah O'nun kalbini imanla imtihan etmiştir."
Bunun üzerine orada bulunan sahabeler bayrağın kendisine verilmesini arzuluyordu. Fakat Resuluılah (s.a.a) bayrağı Hz Ali'ye verdi.
Kısacası Hz. imam Ali'ye özgü olan ilim, kudret ve cesareti sünni-şii kimsenin ihtilaf etmediği apaçık bir gerçektir. Hz. Ali'nin peygamber (s.a.a)den sonra onun vasisi, halifesi ve müslümanların imamı olduğuna açıkça veya ima yoluyla delalet eden hadislerden göz yumsak bile, Kur'an-ı Kerim de önderlik ve imametin ancak bilgi, cesaret ve güç sahibi olan bir kimsenin hakkı olduğunu beyan ettiğini görebiliriz, Allah-u Teala Yunus suresinin 35. ayetinde alimlere tabi olmanın farz olduğu hususunda şöyle buyuruyor.
"Acaba hakka hidayet eden mi tabi olmağa layıktır
KUR'AN'DA Hz. ALİ'NİN VELAYETİ. . . i 175
yoksa hidayet olmadıkça hidayet olmayan kimse mi? Sizlere ne olmuş, nasıl hüküm veriyorsunuz?"
Bilinçli, güçlü ve cesur olanın itaatının farz olduğu hususunda da Bakara suresinin 247. ayetinde şöyle buyuruyor.
(İnanmayanlar) "O nasıl bize hükümet edebilir? Oysa biz hükmetmeğe ondan daha layığız; malla bir üstünlük dahi ona verilmemiştir," dediler. (O zaman o) peygamber dedi ki: "Allah onu seçkin kılmıştır ve ona ilim ve vücud bakımından güç vermiştir. Allah dilediğine hükümetini verir; Allah geniş kudret ve ilim sahibidir."
Allah-u Teala ashap içerisinden Hz. Ali'ye ilirnde üstünlük vermişti. O hall olarak ilim şehrinin kapısı idi. Bunun içinde Resuluılah (s.a.a)ın vefatından sonra sahabenin çıkmaza girdikleri her mes'elenin çözümünde tek merci O idi.
Onlar hallinden aciz kaldıkları bir olayla karşılaştık- larında "Bu düğümleşip zorlaşan bir konudur; bunu ancak Eb'ul Hasan Ali çözebilir" derlerdi. (1)
--------------------------
1 - Menakib-i Harezmi, s.58 - Tezkiret'us Sibt, s.87 - İbn-i
Meğazili'nin yazdığı "Tercümet-u Ali" s.79.
176 / DOĞRULARLA BİRLİKTE
Allah-u Teala cisim yönünden de Hz. Ali'ye üstünlük vermişti. Bu yüzden de hak olarak O'na
"Allah'an galip aslam" denirdi. Onun kuvvet ve cesareti nesiller ooyunca dillere destan olagelmiştir.
Hatta tarihçiler o hazretten bu konuda bir çok kerametler nakletmişlerdir. Daha
sonra yirmi sahabenin yerinde oynatmaktan aciz kaldıkları Hayber kapısını
koparmak,(1) Ka'be evinin üzerinden büyük bir put olan Hubel'i devirmek,(2) bir orduda bulunanların, hareket ettirmekten aciz kaldığı büyük kayayı hareket ettirmek(3) vb. meşhur rivayet/er.
Resuluılah (s.a.a) yeri geldikçe amcası oğlu Hz. AIi'nin faziletlerini halka söyler, özellik ve üstünlüklerini beyan ederdi. Örneğin şöyle buyururdu:
"Bu benim kardeşim ve benden sonra vasim ve halifemdir; onu dinleyin ve ona
itaat edin."(4)
"Senin bana olan nisbetin Harun'un Musa'ya olan
-- - -------------------------
ı
- İbn-i Ebi'l Hadid'in yazdığı "Şerh-i Nehc'ul Belaga'nın mukaddimesi.
2
- İbn-i Ebi'l Hadid'in yazdığı "Şerh-i Nehc'ul Belaga'nın mukaddimesi.
3- İbn-i Ebi'l Hadid'in yazdığı "Şerh-i Nehc'ul Belaga'nın mukaddimesi.
4 - Tarih-i Taberi, c2, s319 - Tarih-i ibn-i Esir, c.2, s.62.
KUR'AN'DA Hz. ALİ'NİN VELAYETİ. . . / 177
nisbeti gibidir fakat benden sonra peygamber yoktur." (1)
"Her kim, benim gibi yaşamak, benim gibi ölmek Rabb'imin bana vadettiği Huld
cennetinde sakin olmak istiyorsa, Ali ibn-i Ebutalib'in velayetini kabul etsiIL
Zira o sizi asla hidayetten Çıkarmaz ve asla dalalete sokmaz."(2)
Bunlar Resuluılah (s.a.a)ın sözlerinden bazı örneklerdir. Resuluılah (s.a.a)'ın hayatını inceleyen her şahıs, Peygamber (s.a.a)in yalnızca bu sözleri söylemekle yetinmeyip, tutum ve davranışlarıyla da amelen Hz. Ali'nin ashap arasında üstün ve seçkin bir mevkiye sahip olduğunu ortaya koymaya çalıştığını görür. Örneğin Resuluılah (s.a.a) hiçbir zaman hiç bir sahabeyi Hz. Ali'ye amir (komutan) kılmamıştır, oysa sahabelerin bazısını bazısına amir kılmıştır. Mesela Zat'us Selasil harbinde Amr ibn-i Assi Ebubekir'in ve Ömer'in amiri (komutanı) kllmıştır.(3) Yine Resuluılah (s.a.a) ölümünden kısa bir süre önce bir genç olan Üsame ibn-i Zeyd'i bunların hepsine komutan olarak tayin etmişti.
- -------
1 - Sahih-i Müslim, c7, s.l20 - Sahih-i Buhari, Ali'nin fazilelleri bölümü.
1 - Müstedrek-i Hakim, c3, s./28 - Taberani'nin yazdığı "E/ Kebir'
adlı tefsir.
3 - Es Siret'ul Halebiyye, Zat'us Selasil Gazvesi bölümü - Tabakat-i
İbn-i Sa'd ve Zat'us Selasil Gazvesini zikreden diğer bülün kaynaklar
178 i ()()öRı&ARLA BİRLİKTE
Ama Hz. Ali her nereye gönderildi ise komutan ve amir olarak gönderilmiştir. Hatta Hz. Ali ve Halid ibn-i Velid'in komutanlığı altında iki ordu gönderdiği zaman, Resuluılah (s.a.a) şöyle buyurmuştur.
"Ayrıldığınaz zaman her biriniz kendi ordusunun komutanlığına yapacaktır. Ama bir araya yeldiğinizde, bütün ordunun komutam Ali'dir."
Bütün bunlardan anlıyoruz ki, Resuluılah (s.a.a) dan sonra ırlü'minlerın velisi Hz. Ali'dir ve kimSenin o Hazret'ten öne geçmekhakk'ı "yoktur. Fakat ne yazik ki müslümanlar Hz. Ali'yi bu mevkiye geçirmemekle büyük bir zarara uğradılar, öyle'bir' zarar'ki, onun yük ve ağı'r1lğınl günümöze kadar taşımak mecburiyetinde kalmışlardır ve kendi elleriyle d'iktikteri hardel ağacının aCı meyvesini bugün de tatmaktadırlar.
Acaba insan Hazreti Ali'nin hilafeti gibi raşid bir hilafeti tasavvur edebilir mi? 'Eğer bu ümmet Allah ve Resulü'nün seçtiğini kabul etseydiler o zaman Resulullah'ın ümmetini herhangi bir sarsıntı ve şaşkınlığa düşmeden sabit bir çizgi yani
"Sırat-ı Müstakim" üzere yönettiği gibi, Hz. Ali de otuz yıl İslam
ümmetini herhangi sarsıntıya meydan vermeden müslümanları aynı yol üzere yönetmek imkanına sahip olurdu ve böylece İslam ümmetinde vuku bulan ihtilaf ve tefrikalar vuku bulmazdı.
Zira Ebubekir ve Ömer hilafete geçtiklerinde açık nassların karşısında kendi
içtihadlarıyla amel ederek bir çok değişmelere sebep oldular. Böylece onların koyduğu sünnet de halk arasına nüfuz edip uyulmağa başlandı.
KUR'AN'DA Hz.
ALİ'NİN'VELAYETİ. . . / 179
Osman başa geçince daha ileri gidip bir çok yeni değişmeler meydan agetirdi. Hatta onun Resulullah'ın sünneti ile EbubekirveÖmer'in sünnetleriine muhalefet ettiği açıkça sözkonusu ediliyordu, Bu
ise ashabın itiraz etmesine ve bilahere Osman'ın öldürülmesiyle sonuçlanan, halk kıyamına yol açarak, şimdiye kadar henüz yarası iyileşmeyen kötü sonuçlara sebep oldu.
Ama Hz. Ali ibn-i Ebutalib, yalnızca Allah'ın Kitabı ve Resul-i Ekrem'in sünnetine bağlı kalıp, bir iğne, ucu
kadar
onlardan dışarı çıkmazdı. Bunun en büyük delili ise Hz. Ali (a.s)nin halife olduğu takdirde Allah'ın Kitab'ı ve Resulullah'ın sünnetinin yanısıra Ebubekir ile Ömer'in sünneti
üzerine hüküm etmesi şart koşulunca hilafeti kabul etmemesidir,
Burada, Ebubek, Ömer ve Osman içtihad edip değişiklikler yapmak
zorunda kaldıklarına göre, nasıl olurda Hz. Ali Allah'ın kitabı ve Resulullah'ın
sünnetinden ayrılmayabilir?" sorusu sorulabilir. Cevabı şudur ki: Hz. Ali onların sahip
olmadığı ilimlere sahip idi. .Resulullah (s.a.a) yalnızca bir defasında Hz; Ali (a.s)'ye bin ilim kapısını
( ilkesini ) öğretmiştir ki, onların her birisinden de bin kapı açılıyordu (1) Bu yüzden
Hz.Ali (a.s) hakkında şöyle
buyurmuştur.
--------------------------
1
-
Kenz'uJ Ummal. c.6. s.392.
6009
numaralı hadis
-Hilyet'ul Evliya .-
Yenabiu'l Mevedde.
s.73 ve 77 - Tarih-i Dimeşk, c2. s.483.
180 / OOĞRULARLA BİRLİKTE
"Ey Ali, benden sonra benim ümmetimin ihtilaf ettikleri konuları onlara açıklayacak olan sensin."(1)
Ama diğer halifelere gelince, Kur'an'ın te'vili bir yana, onlar bir çok zahiri hükümleri dahi bilmiyorlardı. Buhari ve Müslim sihahlarında naklettikleri bir rivayette şunları yazıyorlar.
"Birisi Ömere halife olduğu dönemde, "Ey mü'minlerin Emiri, ben cünüp olup, su da bulamazsam ne yapmalıyım?" diye sorunca, Ömer ona
"Namaz kılma" cevabını verdi!
Yine ölünceye kadar "Kelale"nin hükmünü bilemediği ve keşke Resulullah'tan
kelale'nin(2) hükmünü sorsaydım" dediği nakledilmiştir. Kelalenin hükmü Kur'an-ı Kerim'de zikredilmiştir. İşte, Ehl-i Sünnetin ilham yoluyla ilim edindiğine inandıkları Ömer'in ilim seviyesi bu kadardır!
Durum böyle idiyse neden Resulullah (s.a.a) tan sonra imam Ali (a.s) İslam ümmetini, ihtilaf ettikleri konuda aydınlatmadı diye sorulursa, cevabı şudur ki:
Hz. Ali İslam ümmetine zor olan konuları açıklamada bir kusur göstermedi. O sahabelerin, her müşkülatta başvurdukları tek merci durumunda idi. Hz. Ali (a.s) hiç bir zaman hakkı açıklamaktan ve ümmete nasihat etmekten geri durmazdı; fakat onlar bu nasihatlardan sadece hoşlarına giden ve
-----------------------
1 - Mustedrek-i Hakim,c.3, s.122 - İbn-i Asakiri'nin yazdığı Tarih-i
Dimeşk, c2, 5.488.
2 - Kelâle
KUR' AN'DA Hz. ALİ'NİN VELAYETİ. . . / 181
siyasetleriyle çelişmeyen bölümlerini alıp böyle olmayanları kenara atıyorlardı. Tarih, bu sözümüzün en büyük şahididir.
Gerçek şudur ki, eğer Hz. Ali ve O'nun soyundan gelen imamlar olmasaydı, insanlar din hakkında esaslı bir bilgiye sahip olamazlarda. Fakat Kur'an-ı Kerim'in buyurduğu gibi, insanların çoğu hakkı sevmez.
Bu arada bazıları ise kendi adlarına içtihat yapıp fetva yayınlayarak zamanın zalim hükümdarları tarafından zulüm ve baskı altında tutulan Ehl-i Beyt imamlarının karşısında kendilerince mezhep kurmaya yöneldiler. Oysa ki, Hz. Ali minbere çıkıp, halka
"Beni yitirmeden önce benden
-
istediğiniz her şey hakkında
-
sorun"
diyordu. Yani
diğerlerinin eksik ve sınırlı ilimierine karşı Ehl-i Beyt imamlarının ilmi kamil ve vehbi idi. Çünkü ilim şehrinin kapıları onlardan başka kimse değildi. Hz. imam Ali'ye şu yeter ki, Nehc'ul Belaga gibi hikmet kaynağı olan bir kitap onun hutbeleriyle oluşmuştur. Ve diğer Ehl-i Beyt imamlarına da şu yeter ki onların ilmi kitapları doldurmuş ve Ehl-i Sünnet ve Şia'nın önde gelen alimleri bunu açıkça dile getirmişlerdir.
Yine asıl konuya dönüyorum: Eğer Hz. Ali İslam
ümmetine otuz yıl Resuluılah (s.a.a)ın metoduna uygun olarak önderlik yapsaydı İslam daha da bir genişler, halkın kalbinde iman daha bir sabitleşir ve derinleşirdi. Ne küçük, ne büyük fitne ve ne de Kerbela ve Aşura hadisesi vuku bulurdu. Ve eğer Hz. Ali'den sonra da üç asır boyunca zuhur ve huzur hayatını sürdüren (Resulullah'ın tasrih ettiği)
182
/ DOĞRULARLA BİRLİKTE
diğer onbir masum imam (as)
da önderlik yapmış olsaydı artık yeryüzünde gayri müslim olan bir yer kalmazdı
ve dünya bugün gördüğümüzden daha farklı şekilde olur ve yaşantımız gerçek
anlamda insani bir yaşantı olurdu. Ama Allah-u Teala Ankebut Suresi'nin 2.
ayetinde buyurmuştur ki:
" Acaba insanlar iman
ettik deyip te imtihanlara tabi tutulmayacaklarını mı sanıyorlar?"
Resulullah (saa)'tan sonra,
müslümanlar hilafet konusunda büyük bir ilahi imtihana tabi tutuldular ve eski
ümmetler iyi imtihan veremedikleri gibi, Islam ümmeti de imtihan veremedi. Zaten
Resulullah (saa) da çeşitli münasebetlerde bu felaketlerin vuku bulacağını haber
vermişti. (1) Kur'an-ı Kerim de bunu, bir çok ayetinde bildirmiştir. Örneğin
Al-i İmran Suresi'nin 144. ayetinde şöyle buyuruyor:
"Eğer o Peygamber ölür veya katledilirse, siz gerisin geriye mi döneceksiniz?"
-------------------------------
1- Örneğin Buhari ve Müslim'in tahriç (ele getirmek) ettikleri: "Yahudilere ve
Nesranilere karış-karış tabi olacak, eğer onlar bir ceylan yuvasına bile girmiş
olsalar siz de gireceksiniz." hadisi veya "Ancak ayrılıp kaybolan develer
misali az bir grup kurtulacak" dediğ Havz hadisi.
KUR'AN'DA Hz.ALİ'NİN VELAYETİ...... / 183
Veya yine Furkan suresinin 30.
ayetinde buyuruyor ki:
"Ve
Peygamber, "Ey Rabb'im, benim kavmim bu Kur'an'ı terkettiler," diye
buyurması."
|